Hayatta şunu anladım ki, insanlar yanlış sırayla ölüyor.
İlkbaharın en erken çıkan mantarları Morchella'lardır. Yaz boyunca Agaricus'lar, Russula'lar, Boletus'lar ve diğer yenilen mantarlar sırayla ortaya çıkarlar.
Dağkapı meydanında, 49 darağacını sırayla hazırlamışlardı.
Birer birer koyun gibi şerite atıyorlardı. Tüm subaylar ve türk büyükleri izlemeye gelmişlerdi. Sanki osmanlı imparatorluğunu yeniden kurucaklarmış gibi, askeri bando eşliğinde müzikler çalınıyordu ve şu marş ilgi çekiciydi:
‘Gök semanın dibinde
Al bayrağın altında
Yeni turan
buyurdu.’
Kurbağalar ülkesinde bir yarışma düzenlenir. Erişilmesi imkânsız gibi olan bir kuleye, kendine inanan ve cesareti olan yetenekli kurbağaların zıplaması istenir. Daha önceki dönemlerde bu yarışmada o yüksekliğe zıplayabilen hiç bir kurbağa görülmemiştir. Eğer yarışmayı kazanan olursa, ülkenin prensesiyle evlenecek ve tahtın da varisi olacaktır. Binlerce kurbağa
yarışmaya katılır ve şanslarının denemeye başlarlar. Tek tek sırayla zıplarlar, bir çoğu kulenin yarısına kadar bile erişemez ve yavaş yavaş pes ederler. Bir taraftan da tribünde seyirci kurbağalar hep bir ağızdan: "Başaramazsınız, kimse bu güne kadar başaramadı" diye bağırırlar. Pes eden kurbağalar oradan ayrılırken, aynı nakarata eşlik etmeye başlarlar:
"Başaramazsınız başaramazsınız!" Nihayet bir tek kurbağa kalır ve inatla zıplamaya devam eder. Düşer tekrar kalkar-zıplar. Seyirci kurbağalar hep bir ağızdan bağırmaya devam ederler. Tam bu sırada inanılmaz bir şey olur ve kurbağa kulenin tepesine zıplamayı başarır. Ortalık derin bir sessizliğe bürünür. Herkes şaşkınlık içerisindedir. Kurbağa mümkün
görünmeyen bir şeyi başarmıştır. Büyük bir zafer kazanmış edasıyla aşağıya iner. Bütün kurbağalar etrafına toplanır ve onu tebrik ederler, bir taraftan da sorarlar. "Nasıl yaptın? Nasıl başardın?" Kurbağa onlara cevap vermez, sadece gülümsüyordur. Çünkü onları başından beri duymamıştır. Çünkü bu kurbağa sağırdır.
“–Atatürk’le olan yakınlığınızı biliyoruz. Atatürk’e ait bir hatıranızı anlatır mısınız?
-Bir gün Çankaya sofrasında şiirden ve şairden söz açıldı. Şairlerimiz birbiriyle karşılaştırıldı. Gerçek şair kime derler sözü ağızdan ağıza dolaştı. Bu sefer, Atatürk sofradaki konuklarına aynı soruyu sırayla sormaya koyuldu:
-Şair kime
derler?
Bu işten anladığı bilinenler:
‘Gönülden kopan duyguları ahenkli kelimelerle kâğıda geçirebilen kimsedir.’
‘Uyanıkken rüya gören ve bu rüyayı kendisi yorumlayan adamdır.’
‘Bir hummanın ateşinde sayıklayan kişidir. Deliden farkı düzgün sayıklamasıdır.’
Gibi şeyler söylediler. Bunların hiçbirini gerçek şairin şanına uygun
ve yeter bulmayan Atatürk, mahsus, şiirle hiçbir ilgisi olmayan birine dönerek soruyu tekrarladı:
-Şair kime derler?
-Şiir yazana şair derler, efendim.
Birinciliği o kazandı ve toptan alkışlandı.” (Behçet Kemal Çağlar)
Kaz gibi bazı kuşlar V diziliminde uçarak göç ederler .Bu durum, tüm sürü için enerji tasarrufu demektir. Lider kuş havayı yararak uçarken arkasında bir hava akımı oluşur. Bu akım arkadaki kuş üzerinde bir çekim gücü meydana getirir. Pervanelerin arkalarında oluşan akıma benzeyen bu hava akımının çekim gücü dizilimin en sonundaki kuşun kuyruğuna kadar ulaşır ve
böylece, lider kuş hariç, dizilimdeki bütün kuşlar önündeki kuştan yardım almış olur. Liderliği bütün kuşlar sırayla alırlar; böylece hiçbir kuş fazla yorulmamış olur.
Kitaplıgi incelerken güçlü görüntüsünün yanı sıra sağlam bir zihne de sahip olduğunu düşündü az sonra tanışmayı umduğu bu adamın. Kitapların tamamının alfabetik sırayla dizilmiş olması titiz bir yapıya da işaret ediyordu...
Haftalık Dinlenme Günleri:
Enstitülerde, programa girmeyen haftalık dinlenme günlerinin ve rimli bir şekilde geçirilmesi de önemli bir konu idi. Her cumartesi akşamı, her kümenin sırayla hazırladığı eğlence ve temsil programı uygulanır, bütün enstitü üyeleri topluca eğlenirdi.
Havaların uygun olduğu pazar günlerinde de köylere, tarihi ve güzel
doğa köşelerinde geziler yapılırdı. Hangi sınıfın nereye nasıl, niçin gideceği önceden küme öğretmenleri ve öğrencileri tarafından planlanırdı. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra, hazırlanan planlamaya göre gezi yapılırdı. Yapılan gezinin önemine göre, kümelerce veya enstitü çapında değerlendirilirdi.
"Sırtlanlardan nefret ederim, benim gözümde en itici varlıklardan biridir. Sürü şeklinde kıstırdıkları avlarına sırayla saldırırlar ama asla tek başına saldırma cesareti gösteremezler. Bir de o gülmeye benzer seslerini çıkarırlar ya... Yakaladıkları hayvanı hemen öldürmez, canlı yemeye kalkarlar. İşte buradaki insanlarda benim için öyle, hepsi birer sırtlan! Bana
eziyet eden, rahatımı bozan, beni kıstırmaya çalışan ahmak bir güruh! Hepsinden intikamımı alacağım."