Fuat Sezgin
Fuat Sezgin

Müslümanlar Neden Geriledi?
Bu bir tarihi meseledir. Yani medeniyetler ebedi olarak yaşamıyorlar. Bir takım tarihi hadiseler geliyor, öncekilere son veriyorlar.

Yunanlılar vardı, Yunanların yerine Bizanslılar onların bilgilerini taşıyorlardı.
9. yüzyılda mesela Bizanslılar Yunanca'yı
çok iyi bildikleri halde eski Yunanlardan kalma olan kitaplardan

neticeler çıkaramıyorlardı.
Müslümanlar geliyorlar ...Yunanca'yı bilmedikleri halde halifeleri, Istanbul'dan ve başka yerlerden Yunanca kitapları taşıyor, Bagdat'ta tercüme ettiriyor ve bu şekilde tercümelere dayanarak Müslümanlar Bizanslılardan
daha çok neticeye varıyorlar ve onları geçiyorlar.
Öbür taraftan Bizanslılar hayali şeyler içerisinde

uyuyorlar. Uyuyorlar kelimesiyle
şunu kastediyorum: 10. yüzyıldan itibaren Bizanslılar Müslümanlardan bilimleri alıyorlar, tercüme ediyorlar Yunanca'ya... Ancak ne diyorlar biliyor musunuz? Müslümanların yeni şeyler keşfettiklerinin farkında bile olmadan, umursamadan: "Bunlar hala bizim, Yunanlıların bilimleri" Böyle bir rüya içerisinde ta 13., 14. asra kadar geliyorlar ve

1453'te Istanbul'u kaybediyorlar. Bunlar tarihi şartlar.

Şu kadarını söyleyeyim bizde umumiyetle Islam'ı din olarak bu geri kalmadan mesul tutarlar. Bunun tamamıyla tarihi bir hakikat olmadigini söylemeyi bir vazife telakki ediyorum. Buna inanıyorum.

Turan: Bunun altn çizmek gerekiyor.

Sezgin: Evet ...Franz Rosenthal diyor ki:
Eğer İslam dini,

bilimi sadece bilim olarak, bilim aşkı olarak himaye etmemiş olsaydı ve sadece onun faydacı tarafı bakımından
bilimleri tutmuş olsaydı bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniş şekilde gerçekleşmezdi".

Fuat Sezgin
Fuat Sezgin

Alman Yahudi Alimlerinden Franz Rosenthal diyor ki:
“Eğer İslam, bilimi; bilim olarak teşvik etmeyip de, bilimin insan hayatına menfaati bakımından veya başka bakımlardan teşvik etmiş olsaydı bu, bilimlerin İslam dünyasında bu kadar gelişmiş olmasına kâfi gelmezdi.”

Richard T. Schaefer
Richard T. Schaefer

San Francisco’da bir ilkokuldaki öğrencilere sözel ve mantık ön-testi verildi. Rosenthal ve Jacobson örneklemin yüzde 20’sini rastlantısal seçtiler ve bu grubu ‘atak yapanlar’ –öğretmenlerin üstün performans bekleyebileceği çocuklar- olarak adlandırdılar. Daha sonra yapılan bir sözel ve mantık testinde, atak yapanlar grubundaki öğrenciler, önceki teste kıyasla

kayda değer ölçüde daha yüksek notlar aldılar. Dahası, öğretmenlerinin değerlendirmelerine göre bu öğrenciler diğer sınıf arkadaşlarından daha ilgili, daha meraklı ve daha uyumlulardı. Bu sonuçlar çarpıcıydı. Anlaşılan o ki, öğretmenlerin, öğrencilerin olağanüstü olduğunu düşünmeleri, öğrencilerin performanslarında göze çarpan bir iyileşmeye yol

açmıştı. (...) Deneysel bir çalışmada, öğretmenlerin beklentilerinin öğrencilerin spor faaliyetlerindeki başarımları üzerinde bile etkili olduğu görüldü. Öğretmenler, çekilen mekik ve şınav sayılarıyla ölçülen spor performanslarında, daha yüksek sayı beklentisi içinde oldukları öğrencilerden daha yüksek performans aldılar. Bu bulguların ihtilaflı doğasına

rağmen, araştırmacılar öğretmen-beklentisi etkisini belgelemeye devam ediyorlar. Etkileşimciler saf yeteneğin akademik başarı üzerindeki etkisinin sanıldığından daha az olabileceğini vurguluyorlar.

Henry Marsh
Henry Marsh

"Doğrudan beynin merkezine, bizi uyanık ve hayatta tutan en hayati fonksiyonların tümünün bulunduğu gizli ve gizemli bölgeye bakıyorum. Hemen üzerimde, bir katedral tavanının büyük kemerlerine benzeyen derin damarlar var; içserebral venler, ileride bazal Rosenthal venleri ve sonrasında orta çizgide, mikroskobun ışığıyla parlayan lacivert renkli Galen'in Büyük Ven'i.

Nörocerrahlarda hayranlık uyandıran anatomi işte budur."