Seda Bayındır Uluskan
Seda Bayındır Uluskan

Türkiye’de yapılan ilk tarih kongresine sadece Türk tarihçiler ve profesörler katılmış,
dolayısıyla kongre uluslararası bir niteliğe sahip olmamıştır. Ancak ilginçtir, ülkede yaşanan bu gelişmeler dünyada büyük bir ilgiyle takip edilmiş, başta Sovyet Rusyaolmak üzere İngiltere 538, Almanya, Fransa ve özellikle de Amerika tarafından her türlü bilgi alınarak

çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Kongrede Türklerin ne yaptıkları, Türkiye’nin nereye gittiği merak konusu olmuştur. Çünkü 1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında bütün dünya kötü günler geçirirken, yeni kurulan Türk Cumhuriyeti kendine özgü ekonomi politikasıyla hem bu krizden çok etkilenmemiş, Türk parası değer kazanmış, içe kapanarak ve hiç yardım

almadan kendi şekerini, dokumasını üretir hale gelmiş hem de kendi kültürünü, müziğini, dilini ve tarihini gözden geçirmeye başlamıştır. Türkiye’de başlayan bu kültür hareketinin yönü ise en çok tartışılan ve merakla beklenen konu olmuştur.

Fatih Durgun
Fatih Durgun

Her devrimci dalgada olduğu gibi 1830 Devrimleri'nde de siyasal, ekonomik ve toplumsal nedenleri art arda sıralamak mümkün. 1815'te Avrupa'da oluşan Viyana Kongresi sonrası düzenin taşıyıcısı Metternich gibi devlet adamları değişimin gerisinde durmakta, hatta onu kabullenmek bile istememektedirler. 1818-1822 arasında Avrupa'nın büyük güçleri dört kongrede toplanmış ve

Napolyon sonrasında Avrupa düzeninin monarşik yapıların kontrolünde yeniden tesisini sağlayacak önlemleri kararlaştırmışlardır.

Mehmed Gökhan Polatoğlu
Mehmed Gökhan Polatoğlu

Bir süre sonra Londra’da uluslararası bir iktisat kongresi yapıldı. Kongrede Türkiye’yi temsilen, İktisat Vekilliği’ne yeni atanan Celal (Bayar) ile Tevfik Rüştü (Aras) Beyler bulunuyordu. Kongrede Kanadalı heyetin. Celal Bey’e: “Siz şeker fabrikası yapıyorsunuz, vazgeçin bu işten! sözleri üzerine Celal Bey: “Neden" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Kanadalı

heyetin: “Bizde şeker sanayisi, çok ileridedir. Bunu siz yaparsanız, piyasamız daralacaktır.”

Sabri Sürgevil
Sabri Sürgevil

Atatürk, Fransız ve Amerikan devrimlerinin özgürlük, eşitlik ve güvence kavramlarından esinlenmiş olmakla birlikte bu kavramlara halkçı bir boyut vermiştir. Atatürkçülük seçkinci bir ideoloji değildir. Halkçılık ve ulusçuluk Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyet yıllarının en önde gelen kavramları arasındadır. Cumhuriyet, yönetim biçiminin uluslaşması ve

halklaşmasıdır. Ülkede “birlik"in sağlanmasında halkçılık ve ulusçuluk önemli bir işlev görmüştür. Birçok devrim atılımları halkçılık, ulusçuluk ve laiklik ilkelerinin yönlendirmeleriyle gerçekleşmiştir. Örneğin, Türk dil devrimi her üç ilkenin etkilerini taşımaktadır. Arapça ve Farsçanın Türk dili üstündeki derin izleri ve etkisi, dinsel devlet ve

toplum tapısı içinde, İslam etkininin Türk ekinini baskısı altında bulundurabilmesinden kaynaklanmıştır. Laikliğin gerçekleşmesi Türk dili devrimi için gerekli ortamı hazırlamıştır. Öte yandan Atatürk'ün deyimiyle "Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılması” ve bu dilin kendini türetmesi gereğini vurgulaması bu devrimin ulusçu yönünü ortaya

koymuştur. Osmanlıca bir halk dili değil, seçkinlerin dilidir. Türk dilinin yabancı sözcüklerden arındırılarak yalınlaştırılmasının halkla aydın kesimin birbirini anlar duruma gelmesinde, yönetenlerle, yönetilenler arasındaki yabancılığın, uzaklığın giderilmesinde katkısı olmuş ve bu yönüyle Türk dili devrimi halkçılık doğrultusunda da bir işlev

görmüştür.

Sonuç olarak, Atatürkçü düşünce sisteminin en temel değerlerinden biri olan halkçılık ilkesi, 1927'deki kongrede Cumhuriyet Halk Partisi'nin programına girmiş, ardından 1937 yılındaki değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-ı Esasiye kanununda yer almıştır. Halkçılık, Atatürkçü düşünce sisteminin, milliyetçilik, milli egemenlik ve tam

bağımsızlık ilkeleriyle birlikte, daha Milli Mücadele'nin ilk günlerinden beri en çok vurgulanan unsurlarından biri olmuş, Atatürk'ün Milli Mücadele yıllarında ve Yeni Türkiye'yi inşa etme sürecinde yaptığı sayısız konuşmalarında, yeni rejimin temel yönlendirici ilkelerinden biri olarak referans gösterilmiştir.

Burhan Karaca
Burhan Karaca

Önde gelen Yahudi zenginleri olan, Baron de Hirsch, Baron Edmond ve Rotschild ile görüşen Herzl, bu görüşmelerden istediği sonucu alamamıştır.
Herzl, nüfuzlu ve zengin ailelerin olumsuz cevaplarıyla karşılaşması, bir süre kendisini karamsarlığa sürükledi. Ancak yazmış olduğu Yahudilerin Devleti kitabı vesilesiyle Yahudi halkının saygı, sevgi ve desteğini

kazanmıştı. Arkasına Yahudilerin desteğini alan Herzl, İsviçre'nin Basel kentinde büyük bir kongre toplamak için harekete geçti. Neticesinde,
1897 yılı Ağustos ayında bu kongrede Yahudileri bir araya getirmeyi başardı.

Hazal Peker
Hazal Peker

"1957’de Yunanistan’a Kolonyalizm karşıtı kongreye Kürtlerden altı delege istenmişti. Ancak bu 6 delegede, çeşitli baskı, korku ve yapılan tehditler nedeniyle belirlenemiyordu. Sadece bendim, vazgeçmeyen, katılmakta ısrar eden. ............ Tüm engellemelere rağmen bu kongrede Kurdistan bayrağını açtırarak, tarihe “ilk kez uluslararası bir toplantıda, Kurdistan

bayrağı açıldı” ifadesini yazdırmış oldum." Rewşen Bedirxan bölümünden...

Kemal Şenoğlu
Kemal Şenoğlu

Akçura, başkanı olduğu cemiyetin kongrede ortaya koyduğu ve savunduğu davayı, "Türklerin eski ve orta kurumlarda ancak göçebe ve müstevli olarak yaşayan ve yüksek medeniyet seviyesine erişemeyen ikinci derecede insanlar olmayıp, beşer tarihinde ilk medeniyeti kuran ve ta en eski zamanlardan beri muhtelif devirlerde medeniyet meşalesini ellerinde taşıyan insanlar olduğu

davasıdır" şeklinde belirtmiştir.

Grover Furr
Grover Furr

Stalin’le yan yana görev yapan generaller hatıralarında Başkomutanın eşine ender rastlanır yetenekte bir komutan olduğu görüşünü paylaşıyorlar.
Mareşal Jukov:
''Sağduyusu, politik yönetim tecrübesi, güçlü sezgileri, engin bilgisi silahlı mücadeleyi yönetirken J.V. Stalin’e yardım etti. Stratejik durumdaki temel faktörü bulur, iyice kavradıktan sonra

düşmana karşı koyup, sonra da saldırıya geçmenin yolunu tasarlardı. Kesinlikle, başkomutanlık yapacak yeteneği vardı...
Ayrıca Başkomutanın askeri operasyonlara hazırlık, stratejik kaynakların sağlanması, çatışma için gerekli malzemelerin üretilmesi ve genel olarak savaşın sürdürülmesi için tüm ihtiyaçların karşılanması konusunda olağanüstü bir

organizatör olduğunu söyleyebilirim. Hakkını teslim etmek zorundayız'' (G.K. Jukov. “Hatıralar ve Düşünceler”. Cilt 1. Bölüm 11, s. 342)
Mareşal Vasilevskiy:
''Savaştan sonraki ilk yıllarda N.S. Hruşçov ile güzel bir ilişkimiz vardı. J.V. Stalin’in operasyon stratejisi ile ilgili konuları incelemediği ve orduların operasyonlarını yönetebilecek yetenekte

bir Başkomutan olmadığı açıklamalarından sonra bu ilişki bozuldu. Böyle bir şeyi nasıl iddia edebildiğini hâlâ anlamıyorum. Parti MK Politbüro ve bir dizi cephenin Askerî Konsey üyesi olan N.S.Hruşçov, Genelkurmay ve Stalin’in askeri operasyonları idare etme konusunda büyük bir otorite olduklarını bilmiyor olamazdı. Ordu ve cephe komutanlarının Genelkurmay ve

Stalin’e büyük bir saygı duyduklarını ve silahlı çatışmanın yönetimi konusunda büyük bir uzman olarak gördüklerini de bilmiyor olamazdı.'' (A.M. Vasilevskiy. “Hayatımı Adadığım Mesele”. Bölüm 11, s. 246)
Amiral Kuznetsov:
''Büyük Vatanseverlik Savaşı yıllarında Başkomutan askerî konularda herkesten çok mareşal G.K. Jukov’la konuşurdu ve onu

herkesten iyi tanıyan Jukov, hakkında 'Başkomutanlığa layık biri' derdi. Bildiğim kadarıyla Stalin’i gören ya da Stalin’le karşılaşan tüm komutanlar da bu görüşteydi.'' (N.G. Kuznetsov. “Keskin Dönüşler: Amiralin Hatıralarından“. Elektronik basım. R.V.Kuznetsovoy. - Yay: Fond Pamyati Admirala flota Covyetskava Sayuza N.G.Kuznetsova (admiral.centro.ru)i 1997. Ayrıca

bkz: Voenno-isloriçeskiy jurnal. 1993, sayı:4, s. 51)
Sergey Konstantinov, “Nikita Hruşçov’un Şok Terapisi” isimli makalesinde işaret ediyor:
''Hruşçov, Kızıl Ordu’nun 1942 yılında Harkov yakınlarında uğradığı felaketin tüm suçunu Stalin’e yıkarken açıkça yalan söylüyordu. En son yayınlanan ve bu felaketin sorumluluğunu Hruşçov, Güneybatı cephesi

komutanı Semen Timoşenko ve bu cephenin Askerî Konsey üyesi İvan Bagramyan’a yükleyen arşiv belgeleri, Aleksandr Vasilevskiy, Georgiy Jukov, Semen Ştemenko’nun hatıralarında anlattıklarını doğruluyor. Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda Stalin’le birlikte görev yapan üst rütbeli komutanlardan çoğu, Hruşçov’un yürüttüğü de-Stalinizasyona, her şeyden önce Nikita

Sergeyeviç tarihsel gerçekleri çarpıttığı için, oldukça olumsuz yaklaşıyorlardı. Ayrıca bu komutanlardan bazıları Stalin’e bir insan olarak da sempati duyuyorlardı. Hava mareşali Aleksandr Golovanov yazar Feliks Çuyev’e bu konudan bahsetmişti. Hruşçov mareşal Rokossovskiy’den Stalin hakkında, XX. Kongrede alınan kararlara uygun bir şeyler yazmasını istemişti. Ama

Hruşçov şu karşılığı aldı: 'Nikita Sergeyeviç, Stalin yoldaş benim gözümde bir azizdir!' Başka bir seferinde Rokossovskiy ve Golovanov bir yemekte Hruşçov'la kadeh tokuşturmayı reddettiler...'' (S.Konstantinov. "Nikita Hruşçov’un Şok Terapisi.// Nezavisitaya gazeta. 2001. 14 Şubat)

İhsan Şenocak
İhsan Şenocak

Allah Rasûlü’nün gençlik yıllarına tekabül eden bir tarihte Fransa, bir kongrede kadının insan olup olmadığını tartıştı.