Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

"Zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek.."

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum.Odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor.Pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda,insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor.Zannediyorum ki,tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst

esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya beni bir buğday tanesi,bir karınca gibi ezip geçiverecek...Böylece acz içindeyken odamda herşey bana küçüklüğümü ve zavalılığımı haykırıyor.Sokağa fırlıyorum.Bir tek yakın çehre görsem de yanında yürüsem,hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum.Halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe

geliyorum.Hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Bu hayat, bu karmakarışık dünya, beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek..

Didem Madak
Didem Madak

Sevgili Anneciğim,
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

Şimdi mucizevi bir yerdeyim Muc'ın ucuz evinde
Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor
di'li geçmi zamanda birçok resim,
Hep gülümsüyorsun

Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi
Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında Durmadan soluyormuş gibi

Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü'nü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü. Vişne bahçeleriyle dolu,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum
Beni yeniden

doğurman için
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.

Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya Bazen görülen rüyalar gibi kapkara
Bir ton rüya çıtırdarken
Sen kar yağmadan önce başkaydın,
Kar yağdıktan sonra bambaşka.
Sanki hep buluğ çağındaydım.
Kuşlar zaptederdi her yeri, sabahları
Binlerce kez söylerlerdi

söyleyeceklerini
Bizim hiç anlayamayacağımız bir şeyi
Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında
Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi
Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...
Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı.

Ben bu eve Muc'ın ucuz evi diyorum

Yokluğunda böyle oldum.
Mucize öldükten sonra buraya taşındım.
Ve inan Muc bu evi bana ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasına
Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
Diye başlayan bir çocuk romanında...

Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibi
Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,
Bu acımasız ölü anne sesini
Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.

NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım.

Onları Muc'a evin karşılığında verdim
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
ANNE!

İsrafil Çakır
İsrafil Çakır

"Bogota Ulusal Kütüphanesi 1985.
Gönlünün beklediklerini daha fazla bekletemezdim. Aramızda mesafe kalmamıştı. Titreyen , koyu buğday benzi rengindeki ellerini tuttum. Etrafına bakındı ürkekçe. Kütüphanede o kadar insanın bakışları arasında yumuk ellerini tutmam, ısımı ve sevgimi ellerine bırakmam , halden hale geçirmişti duygularını.
Utanmıştı yine.

Son bir utanma daha yaşayacaktı mecburen . İri, akıyla arası ayrı badem gözlerine baktım. Kilitlendik birbirimize. Bir elime ayı diğer elime güneşi verseler umurumda değildi. En ufak bir meyil göstermezdim.
Zaman iki dudağımın arasına hapsolmuştu. Kara gözlerindeki şüpheyi ve korkuyu gidermeliydim.

Her seven kadın korkar. Geri dönülmez kayıptır aşk."

Sabri Sümer
Sabri Sümer

Külleme hastalıkları önemlidirler; şerbetçi otu, gül, meşe ve asmalar gibi bir çok bitkinin yüzeyinde un gibi, ince bir beyaz tabaka meydana getirerek zarar yaparlar. Meyveler de siyah ve esmer çürüklüğe sebep olan mantarların hücumuna uğrarlar.Bazı mantar türleri ağaçların iğne yapraklarına zarar verirler ve dökülmelerine sebep olurlar. Claviceps purpurea meşhur bir

zararlıdır, bu da buğday ve çavdara hücum eder, fakat aynı zamanda farmasötik endüstride lüzumlu olan önemli ilaçların kaynağını teşkil eder.

Sabine Melchior-Bonnet
Sabine Melchior-Bonnet

Şöyle diyor kontes: "Buğdaydan başka bir şey vermeyen kötü bir arazim vardı, sattım bu araziyi ve parasıyla bu güzel aynayı aldım. Doğru olanı yaptım değil mi? Buğday ya da bu güzel ayna!" (...)

"Büyük aynamız kırıldı. Beş yüz ekü girdi kıçımıza!"

Halil Sönmez
Halil Sönmez

"Bilim ve sanat iki kanatlı bir kuştur, bunlara önem veren toplumlar uçar. Bilim ve sanata önem vermeyen toplumlarsa uçamaz, tavuk olur. Bu tavuğun önüne buğday tanelerini atarken, arkadan yumurtalarını toplarlar."

Mehmet Karaburç
Mehmet Karaburç

İnsanlara buğday dağıtan elin yoksa gül dağıtan dilin olsun.

Çınar Ürün
Çınar Ürün

Bu yeri neden yıkıyorsun, neden yarıyor dağıtıyorsun?

Adam dedi ki:

A ahmak, yürü git, benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil. Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir. Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; Mahsul ve meyve yetişir? Yarayı neşterle

deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?