Mesela bayramın bayram olduğunu hiç anlayamadım. Benim bir amcam, dayım, teyzem yoktu. Bir Fatma Teyze vardı, o şeker dağıtırdı da bayram olmuş derdik. Biliyor musun bayramdan önceki gece uyuyamazdım. Çilekli mi, portakallı mı ya da cam şeker mi alsam diye düşünürdüm. Benim bayramım Fatma Teyze'nin bana uzatacağı şeker kasesiydi.
...
REFİKA : Bu ihtiyarların aşkı kadar sırnaşık, muacciz hiçbir şey olamaz..
NERMİN: Herhalde gençlerin hıyanetinden çok iyidir.
REFİKA: Nermin, sen budalasın.. Genç, güzel bir kocayı bıraktın da.. Burada kocasız yaşıyorsun. Emin ol! Bir gencin yalancı, hain bir busesindeki kuvvete, bir ihtiyarın bütün bir aşkı malik değildir.
Onların her şeyinde bir kırıklık, bir öksürük vardır. Onların aşkları, onların buseleri kadını dondurur; titretir, nefretlere gark eder.
NERMİN: Fakat öldürmez, korkutmaz, incitmez. Ah, yenge! Bilmiyorsunuz, ben ne kadar sızladım. Ne kadar ıstırap çektim.. Ben ne kadar geceler onu balkonda, penceremin kenarında, yatağımın içinde, sobanın başında uykusuz,
giryan bekledim.. O başka kadınların gözlerini öpüyordu.. Ve ben de ağlıyordum.. Bazen hiç gelmezdi.. Ve bazen gelirdi, fakat doymuş, yorgun, dudaklarında öbür kadının busesini yaşatmakla meşgul.. Gelirdi.. Hemen soyunur yatar, uyurdu.. Ve ben yanımda, yakınımda yatan kocam olmakla be- raber duldum...
REFİKA: Dul mu?
NERMİN: Evet..
REFİKA:
Tamamıyla.. Hiç yok muydu?
NERMİN: Boşanıncaya kadar.. Tamam üç sene..
REFİKA: Hiç seni öpmez miydi?
NERMİN: Bayramdan bayrama..
REFİKA: Sen karışı değil miydin?
NERMİN: Değildim. Bana öyle gelirdi ki ben beyin ihtiyac-ı zulmünü teskin için mahluk olmuşum, memur olmuşum.. Evet, o kadar.. Rica ederim yenge!
Hayatımın katili, mevcudiyetimin kâfiri bu maziyi unutalım! Çünkü yine kal- bim kanar..
#Kitapokuyorum
Parantez Aşklar
SERPİL
Mis gibi kıymalı patates kokusunun yayıldığı merdivenleri çıkıp, çantasını, kapıda bekleyen karısına uzattı.
Azime Hanım, “Hoş geldin bey!” diyerek terlikleri önüne koydu ama Turan giyinmedi. Doğrudan gidip salondaki geniş, kadife koltuğa oturdu.
Çocukluğunda kapıda
bekleyen kadın, annesi olurdu. Öperek okul çantasını alır; daha oturmadan süt bardağını eline tutuştururdu. İstemeye istemeye içerdi. Sokağa çıkma izninin ilk şartı, verileni yiyip içmekti. Tepeleme doldurulmuş tabaktaki yemeğini bitirdiğinde de annesi, mutlaka öperdi.
Yıllar çabucak geçmiş; “Hoş geldin oğlum!”, yerini, “Hoş geldin Bey!”e
bırakmıştı. Sütün yerini, bir bardak sade yorgunluk kahvesi almış; durduk yerde öpüşmeler, geçmişte kalmıştı.
Yiyeceğine, içeceğine, giyeceğine, arkadaşlarına karışan da yoktu. Annesinden ve babasından boşalan kontrol merkezinin başına geçmişti.
Vali Muavini Turan Bey’in bir söylediği iki edilemezdi.
Küçücük bir çocukken
bayramdan bayrama elini öpmek için ancak dokunabildiği babasının o yıllarda kızdığı bütün sözleri, yetişkin bir adam olduğunda sorunsuz hayatının felsefesi olmuştu.
“Korkunun olmadığı yerde saygı olmaz.”
“Baş nereye giderse kuyruk da oraya gider.”
“Acırsan acınacak hâle gelirsin.”
Her şey yolunda gidiyordu. Üç oda, bir
salon küçük dairedeki milimetrik düzen, onun etrafında dönüyordu. Sürprizleri, sırları, itirazları sevmediğini hem karısı hem çocukları iyi bilirdi.
Dursaliye Şahan
Hikayenin tamamı, 59 sayfada...
Hayat acımasız; araya mesafe girdi mi ne yaparsan yap bir aradayken hissettiğin o duygular da kalmıyor. Önce tek tük aramalar, sonra bayramdan bayrama telefonla konuşmalar...