Yusuf Bahadır
Yusuf Bahadır

İyi huylu bir Sultan, bir gün kölelerinden birisine bir meyve verdi. Köle meyveyi öyle iştahla yiyordu ki padişah da ondan yemek istedi.

Köle padişaha o meyveden bir parça sundu. Ama padişahın meyveyi ısırmasıyla kaşlarını çatması bir oldu. Meyve pek acıydı. “Ey köle! Böyle acı bir meyveyi bu kadar iştahla kim yer?” dedi. O şu cevabı verdi:

“Şimdiye kadar elinden pek çok hediyeler aldım, yedim. Hepsi de birbirinden lezzetliydi. Bir kerecik de elinden böyle acı meyve geldi diye hemen suratımı buruşturamam ki! Hep senin nimetlerinle beslenmişim. Senin elinden gelen bir nimet nasıl olur da acı gelir?”

Osman Cengiz
Osman Cengiz

Birgivi’nin Osmanlı coğrafyasındaki etkisi son asırlara kadar devam etmiştir.318 Kendi döneminden hemen sonraki asırlarda pek çok âlim tarafından takip edilse de en dikkat çekeni Arap dünyasındaki algı biçimidir. Zira bu algı gerek Selefîlik ile Arap dünyasının (Mısır-Şam) ilişkilendirilmesi gerekse Osmanlı düşüncesinin, İbn Teymiyye tesirine girmesi iddiaları

açısından mühimdir.

Buna göre bugünkü gündemin aksine Arap bilginler Birgivî’yi kendi çağından ve devam eden asırlarda İbn Teymiyye ile değil Gazzâlî ile ilişkilendirmişler ve ona benzetmişlerdir. Birgivî’den bir kuşak sonra yaşamış olan kendisi Anadolu’da bulunmamasına rağmen eserleriyle bu bölgedeki dini düşünceye tesir etmiş bir âlim olan Ali

el-Kârî (Ö. 1014/1605) et-Tarîkatü’I-Muhammediyye’yi Övmek için kaleme aldığı kasidesinde Birgivi“ ’yi “imamımız” şeklinde anmıştır.”

Şâfiî fakihlerinden Kudüs müftülüğü yapmış olan Ali el-Kudsî (6. 114411731) Birgivî’ye hitaben “Ey Günümüzün Gazzâlî’si, Bilgi’nin şerefi sendedir! Senin bereketinle orası ne güzel yurttur!”

der. Mısır’ın önde gelen âlimlerinden Şeyh Muhammed Meymunî (ö. 1614) “Muhammed Birgivî’nin yollarını görmedin mi? O yollarda gökleri aydınlatan nurlar göıülmektedirl”. Kahire’ü muhaddis, fakih ve sufi Abdürraüf Münâvî (Ö. 1031/1622) Birgivî’yi överken “O, asırların ve şehirlerin yegane alimi, Arap ve Acemin Şeyhülislâmıdır” demiştir.

Aslen Heratlı olup Mekke’de yaşayan Muhammed el-Kârî (6. 1014/1606) ise yazdığı 36 beyitlik şiirde şöyle der: “Allah şeyhimizi müeyyed kılsın! İnsanlar ancak ondan fayda gördü! Birgivi" bizim önderimiz, dindarlığın ve takvanın şeyhidir", “Biliniz ki Birgivi bid’atçilerin düşmanıdır”. Bunlardan başka Nuruddin İyâdî, Salim Şehürî, Bulkînî, Muhammed

Necâvî, Ahmed Şertünî, Eminuddin Mısrî gibi âlimler Birgivi” ’yi medh etmişlerdir. Bu metinlerin ortak noktası, Birgivî ’nin Batınîlerle mücadele eden Gazzâlî gibi bid’at ve yanlış inançlarla mücadelesi ve Tarîka’nın değeridir.320

Netice itibariyle Çivizâde ve Birgivi"nin zihniyet, tavır veya mezhep olarak selefi oldukları iddiasının gerçeği

yansıtmadığı görülmektedir. Adı geçen âlimlerin klasik Hanefi olduklan ve bu mezhebin metodolojisini benimsedikleri tespit edilmiştir.321

-----------

319 Kalaycı, Osmanlı Sünniliği, 235-236.

320 Hüseyin Elmalı, “Birgivi Hakkında Mısır, Mekke ve Medine Alimlerinin Söylediği Bazı Şiirler" İmam Birgivi, haz. Mehmet Şeker, Ankara, 1994,

83-101,

321 Mehmet Gel, “Aslına bakılırsa bu zihniyet ya da düşünce tam Çivizâde’ye özgü olmayıp daha çok Ortaçağ İslâm coğrafyasında teşekkül eden belli bir fıkhî geleneğin XVI. yy. Osmanlı'sında Çivizâde üzerinden tecessüm etmesine benzemektedir'î (Agi, 180) şeklinde, Çivizâde’nin klasik bir Hanefî âlimi oluşuna işaret ettiği gibi Hulusi

Lekesiz de Birgivî’nin aynı durumuna atıf yapmıştır: "Birgivi hem savunduğu fikirleri delillendirirken ve hem de mantığını ve sistematiğini kurgularken her zaman bir Hanefi alimi olarak hareket etmiştir, diyebiliriz”. Lekesiz, Agt, 100. Mehmet Gel, Çivizâde’nin üzerinde özellikle hocası ve kayınpederi Mevlana Kara Bâlî’nin “en fazla etkisi bulunan kişi” olduğunu

kaydeder ve “Kara Bâlî’nin Osmanlı ilim geleneğinde Razî mektebi silsilesinin önemli halkalarından biri olan Hızır Bey’in talebesi Hatibzâde ve oğlu Sinan Paşa’nm yetiştirmesi” olduğunu ilave eder. Gel, Agt, 76.

Seyyid Burhâneddîn Muhakkık-ı Tirmizî
Seyyid Burhâneddîn Muhakkık-ı Tirmizî

Salât ve selam ona olsun Peygamber Efendimiz “Ey Rabbim! Bana ağlayan iki göz ver” diye dua etmişlerdir.

Haydar Demir
Haydar Demir

Münevver Hanım somurtarak sandalyeye oturduğunda, “Ey Allahım, bu yarı delinin eline bıraktın beni,” diye düşündü, Muhsin Bey. “Ben ne yaptım sana? Nedir bu çektiklerim... İşler de ortada kaldı. Onca mal mülk. Yıllarca uğraş didin. Şirketteki avukatlar ellerini ovuşturuyorlardır şimdi. Hay içine edeyim servetin. Şu halime bak. Ben böyle olduktan sonra neye yarar

onca mal mülk. Her şeyin başı sağlıkmış... Şu Rıza denen adama bak; şu karısı Güleser’e, kızına, oğluna, gelenlerine, gidenlerine. Daha düne kadar önümde iki büklüm eğilenler, köylü, cahil dediklerim. Bizim kapıcı Ali Efendi’den ne farkları var? Bilmiyorum nedendir, eskisi gibi önyargılı değilim sanki... Bu bunak Münevver’in de dırdırı çekilmez. Otuz

yıldır başımın etini yedi. Hâlâ aynı. Manyak karı! Bir-iki kaçamak yaptım, doğru. Otuz yıldır başa kakılmaz ki... Sevgililerim niye gelmiyormuş! Ah Leyla, ah, nerdesin! Stajyer Sevim’in de bal dudakları... Tüh Allah kahretsin seni Muhsin. Eskide kaldı o günler oğlum. Haline bakmıyorsun da, düşündüğün şeylere bak... Oğlumun soğukluğu yeni değil ki, eskiden beri

öyle. Evlenince daha bir uzaklaştı. Bir dediğini iki etmedik ya. Demek eksik olan bir şey var bende. Deli Münevver, annelik mi yaptı sanki. Yıllarca o hastane, bu hastane...”

Mehmet Küçük
Mehmet Küçük

De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.“( Zümer,53)

Hüseyin Vâiz-i Kâşifî
Hüseyin Vâiz-i Kâşifî

Anlatıldığına göre, Selçuklu sultanı Melikşah bir gün Zinderud’un kenarında avlanıyordu. Bir süre dinlenmek için çayıra indi. Sultan Melikşah’ın maiyetinden özel muhafızı olan bir hizmetçi onun yanına geldi. Irmak kenarında otlayan bir inek gördü. Onu kesip etinden kebap yapmasını emretti. Bu inek, geçimini onun sütüyle sağlayan dört yetim anası yaşlı bir

kadına aitti. Kadın bu haberi alınca kendini kaybetti ve sultanın geçeceği köprünün üzerine gelerek onu bekledi. Aniden Sultan maiyetiyle birlikte oraya geldi. Kadın yerinden kalkıp atının dizgininden tuttu. Muhafız yaşlı kadına kamçısıyla vurarak onu uzaklaştırmaya yeltendi. Sultan, “Bırak, gelsin, zavallının derdini dinleyeyim, kimden şikâyetçi olduğunu

öğreneyim.” dedi ve yüzünü yaşlı kadına çevirdi. Yaşlı kadının sözü, “Mazlum derdini cesurca anlatsın” mısraında belirtildiği gibidir. Kadın şöyle konuştu: “Ey Alparslan’ın oğlu! Eğer şu Zinderud köprüsü üzerinde benim hakkımı vermezsen Allah’a and olsun ki sırat köprüsünde senden hakkımı alıncaya kadar yakanı bırakmam. Bu iki köprüden

hangisini tercih edeceğini sen düşün!”

Beyit: İnsaf et bana hakkımı ver bugün

Şimdi vermen alınmasından yeğdir

Sultan bu sözden etkilenerek atından indi ve şöyle dedi: “Anacığım, sakın ha, benim sırat köprüsü üzerinde hesap verecek gücüm yok. Sana kimin zulmettiğini söyle, ondan hakkını alayım.” Yaşlı kadın dedi ki:

“Padişahım, huzurunda bana kırbaç vurmaya kalkışan şu hizmetçi benim geçim kaynağımı kuruttu, benim ve yetimlerimin geçimini sağlayan ineği kesip kebap yaptı.” Melikşah, hizmetçinin cezalandırılmasını ve bir ineğe karşılık yetmiş inek verilmesini emretti. Sultan’ın emri yerine getirildi. Bir süre sonra sultan vefat etti. Yaşlı kadın hâlâ hayatta idi. Bir

gece yarısı Sultan’ın mezarı başına geldi ve kıbleye dönerek onun için dua etti: “Allah’ım! Toprakta yatan bu kulun, yere düştüğümde elimden tutup kaldırdı. Şimdi de

onun yardıma ihtiyacı var. Sen kereminle ona yardım et, Ben çaresiz bir haldeyken o, mahlük olarak âcizliğine rağmen bana ihsanda bulundu. Şimdi o çaresiz durumdadır. Sen kendi

yaratıcılık kudretinle ona lütufta bulun!” Sultanın hizmetçilerinden biri onu rüyasında gördü. Ona, “Allah sana nasıl muamele etti?” diye sordu. Sultan dedi ki: “Eğer o yaşlı kadının duası imdadıma yetişmeseydi cezadan kurtulamazdım.”

Beyit: Yolcuya dedi ki o yaşlı kadın
Duasıyla elimden tutmasaydı

Bana merhametiyle bakmasaydı

Gayet üzgün ve perişan olurdum

Adaletimden bana dua etti
Duası açtı rahmet kapısını

Əlixan Musayev
Əlixan Musayev

- Ey insanlar! Sizi və sizdən öncəkiləri yaratmış Rəbbinizə ibadət edin ki, bəlkə Allahdan qorxasınız (21)
- O, sizin üçün yer üzünü döşəmə, göyü isə tavan etdi. Göydən su endirib onunla sizin üçün növbənöv məhsullardan ruzi yetişdirdi. Siz də bunu bildiyiniz halda heç kəsi Allaha tay tutmayın (22)
-O kəslər ki, Allahla əhd-peyman bağladıqdan

sonra onu pozur, Allahın qovuşdurulmasını əmr etdiyi şeyləri (qohumluq əlaqələrini) kəsir və yer üzündə fitnə-fəsad törədirlər. Məhz onlar ziyana uğrayanlardır! (27)
-Allahı necə inkar edirsiniz ki, siz ölü idiniz, O sizi diriltdi? Sonra O sizi öldürəcək və yenə dirildəcək, daha sonra isə siz Ona qaytarılacaqsınız (28)
-Allah Adəmə bütün

şeylərin adlarını öyrətdi. Sonra onları mələklərə göstərib dedi: “Doğru danışanlarsınızsa, bunların adlarını Mənə deyin!”(31)
-Onlar dedilər: “Sən pak və müqəddəssən! Sənin bizə öyrətdiklərindən başqa bizdə heç bir bilik yoxdur! Həqiqətən, Sən Bilənsən, Müdriksən!”(32)
-Allah dedi: “Ey Adəm, bunların adlarını onlara bildir!”

O, bunların adlarını onlara bildirdikdə Allah dedi: “Mən sizə demədim ki, göylərdə və yerdə olan qeybi, aşkara çıxartdığınızı və gizli saxladığınızı bilirəm?”(33)
-Bir zaman Biz mələklərə: “Adəmə səcdə edin!”– dedikdə, İblisdən başqa hamısı səcdə etdi. O imtina edib təkəbbür göstərdi və kafir oldu.(34)
-Biz dedik: “Ey Adəm!

Sən zövcənlə birlikdə Cənnətdə sakin ol və orada rahatlıqla nemətlərimizdən istədiyiniz yerdə yeyin için, təkcə bu ağaca yaxınlaşmayın! Yoxsa zalımlardan olarsınız”.(35)
-Şeytan isə o ağacla onları çaşdırıb olduqları yerdən çıxartdı. Biz dedik: “Bir-birinizə düşmən olaraq aşağı enin! Yerdə sizin üçün müəyyən olunmuş vaxtadək məskən

və gün-güzəran vardır”.(36)
-Adəm tövbə etmək üçün Rəbbindən kəlmələr öyrəndi, O da onun tövbəsini qəbul etdi. Doğrudan da O, tövbələri qəbul edəndir, Rəhmlidir.(37)
-Sizdə olanı təsdiqləyici kimi nazil etdiyimə (Qurana) iman gətirin və onu inkar edənlərin ən birincisi olmayın! Mənim ayələrimi ucuz qiymətə satmayın və yalnız Məndən

qorxun.(41)
-Namaz qılın, zəkat verin və rüku edənlərlə birlikdə rüku edin!(43)
-Səbir etmək və namaz qılmaqla Allahdan kömək diləyin! Həqiqətən, bu, Allaha itaət edənlərdən başqa hamıya ağır gəlir.(45)
-Qorxun o gündən ki, o vaxt heç kəs heç kəsə fayda verə bilməyəcək, heç kəsdən şəfaət qəbul olunmayacaq, heç kəsdən bir fidyə

alınmayacaq və günahkarlara kömək göstərilməyəcəkdir(48)