Pelin Özdoğru
Pelin Özdoğru

Şiir-Haiku :
-Batı herşeyi anlamla sulandırır. Anlamlandırma, simge, uslamlama, öğretileme yoluyla.
-Haiku: anlaşılır olmakla beraber hiçbirşey
(anlatmaz) demez.

Ne çok insan geçti
Güz yağmurunun altında
Seta köprüsünden

Gel de hayran kalma
Yaşam geçici diye düşünmeyene
Bir şimşek görünce

-Haikuda belirtilen ‘şık bir kesinti’dir.
-Dili durdurmak, tini (iç ezberi) susturmak
ve böylece düşüncenin düşüncesine ulaş-
mak (Buddha).
-Amaç; dili söylenmezin gizemsel sessizliği altında ezmek değil, onu ölçmek, döndükçe simgelere çarpan dil topacını durdurmak.
-Haikuda dil tasarlayamayacağımız bir
özenle sınırlanır.

Anlam fışkırmaz, dağılmaz.
-Haikunun kısalığı biçimsel değildir, kısa
bir biçime indirgenmiş zengin bir düşünce
de değildir.
-Bir anda doğru biçimini bulan bir olaydır.
-Batı şiiri: En beceremediği şey dil ölçüsü-
dür. Anlamı sözle sulandırır. Biçimi, içeri-
ğin içkin bölgelerine doğru derinleştirerek
her

iksini de orantısızlaştırır.
-Haiku ezgiseldir (anlamların ezgisi). Tam-
dır (gösteren-gösterilen dengesi).
-Yankı biçiminde iki kez söylenir. Böylece
belki de anlamın hiçliğinin altı çizilmiş
olur.

Pelin Özdoğru
Pelin Özdoğru

Schrader, Transendental tarza sahip filmlerdeki ironinin, şizoid bir dünyada yaşamanın geçici çözümü olduğunu belirtir. İncelemeleri sonucunda bu filmlerin karakterlerinin yaşama ironi ile yaklaştıklarını ve bu döngüde yönetmenin
de onlara ironi ile yaklaşmakta olduğunu belirler. Buna örnek olarak; Bresson, Dreyer ve Boetticher filmlerinde açıkça yer aldığını

söylediği ‘ironik humor’u verir.

Pelin Özdoğru
Pelin Özdoğru

‘Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek
insanlığın ortak yanılgısıdır.’
René Descartes

Pelin Özdoğru
Pelin Özdoğru

Frankfurt Okulundan Adorno ve Horkheimer’in, verili kültürün yeniden üretim sürecini üstlenen sistem olarak belirlediği ‘Kültür Endüstrisi’ kavramını yine Oskay; ‘Egemen insan ile bağımlı insan arasındaki egemenlik ve bağımlılık
ilişkisini etkinleştiren kültürel hegemonyanın bir uzantısı’
olarak tanımlar. Oskay, yeni toplumsal ilişkiler

dönemindeki belleksizleşmiş çağdaş insana, kendi hayatını gerçekleştireceği dönüşümler ile reel yaşamda anlamlandıramasa da,
Adorno’nun belirttiği gibi bulvarlarda, cafélerde ve özel yaşamın son sığınağı olan evinde ‘anlamlandırma’ olanağı
sağlandığını fakat bu anlamlandırma, reel dünyadan zaman ve mekanca uzaklaşıp reaktif bir

içselleştirilmiş dünyaya
çekilerek yapılan bir anlamlandırma olduğunu söyler.