Schrader, Transendental tarza sahip filmlerdeki ironinin, şizoid bir dünyada yaşamanın geçici çözümü olduğunu belirtir. İncelemeleri sonucunda bu filmlerin karakterlerinin yaşama ironi ile yaklaştıklarını ve bu döngüde yönetmenin
de onlara ironi ile yaklaşmakta olduğunu belirler. Buna örnek olarak; Bresson, Dreyer ve Boetticher filmlerinde açıkça yer aldığını
söylediği ‘ironik humor’u verir.
‘Karmaşık şeylerin güzel olduğunu düşünmek
insanlığın ortak yanılgısıdır.’
René Descartes
Frankfurt Okulundan Adorno ve Horkheimer’in, verili kültürün yeniden üretim sürecini üstlenen sistem olarak belirlediği ‘Kültür Endüstrisi’ kavramını yine Oskay; ‘Egemen insan ile bağımlı insan arasındaki egemenlik ve bağımlılık
ilişkisini etkinleştiren kültürel hegemonyanın bir uzantısı’
olarak tanımlar. Oskay, yeni toplumsal ilişkiler
dönemindeki belleksizleşmiş çağdaş insana, kendi hayatını gerçekleştireceği dönüşümler ile reel yaşamda anlamlandıramasa da,
Adorno’nun belirttiği gibi bulvarlarda, cafélerde ve özel yaşamın son sığınağı olan evinde ‘anlamlandırma’ olanağı
sağlandığını fakat bu anlamlandırma, reel dünyadan zaman ve mekanca uzaklaşıp reaktif bir
içselleştirilmiş dünyaya
çekilerek yapılan bir anlamlandırma olduğunu söyler.