Yapıtı açıklamak için yazarın deneyimlerinden izler aranarak genel sonuçlara varmak, bir başka deyişle, yapıtı yazarın salt bedensel-ruhsal-bilişsel yaşam deneyimiyle bir tutmak, yapıtın imgeselliğini ve biricikliğini kendi dışında kalan öznel, dolayısıyla tartışılabilir parametrelere indirgemek olurdu, araştırmacı için ne denli kolay bir yol olsa da.
Aslında yapıtın okuyucusunun zaman ve uzamı yapıtın sözcelem zaman ve uzamından çok farklıdır. Her yazar belli bir okur kitlesini düşünerek yazdığını dile getirir, ancak belirlenen kitle değişmez nitelikli olmaktan çok uzaktır. Balzac romanlarının yazıldığı dönemle şimdiyi düşünürsek, bugün bir Goriot Baba okuyucusuyla, örneğin 1860'larda yapıtı okuyan bir
özne arasında uçurumlar vardır. (...) Yazın yapıtı yıllara meydan okuyarak Kendi iç yapısıyla varlığını sürdürür: Hem içine kapanıktır, hem yüzyıllar boyunca yaşar.
Başkasının söyleminin anlatıcı söylemi içinde yer alması yazarın ya da anlatıcının söylemiyle ötekilerin söylemi arasındaki etkileşim konusunu içerir. Bu iki yapı arasında bir dinamizm söz konusudur. Aktarılan ya da "alıntılanan" söylem, "konuşan kişinin gerçekliğini, özgünlüğünü, bütünlüğünü korumaya alır" böylece ötekinin söylemi el
değmemişliğiyle, kapalı yapısıyla korunmuş olur.
Yazınsal yapıtların en büyük özelliği tek anlam boyutuna indirgenemez oluşudur.
Bir roman özyaşamöyküsel (otobiyografik) olabilir, oradaki "ben", "anlatıcı"yı gösterir, metni gerçeklik boyutunda oluşturmuş kişiyi değil. Bu anlatıcı salt metinsel bir varlıktır ve özellikleri yalnızca anlatı tarafından saptanmıştır. "Romantik hayalciliğin duyumsattığının aksine, yazınsal metin, yazarın ruhundan okurun ruhuna akan bir bildiri değildir, rollerin
belirli biçimde dağıtılmış olduğu, rituelleşmiş bir aygıttır." diyen Maingueneau belli bir zaman ve yerde, "ben-sen" karşılaşmasının, kısaca "sözcelem koşulu"nun yazınsal metinde tümüyle ayrı bir nitelik taşıdığını vurgular.
Dilbilimde "gönderge", dilsel göstergenin gönderdiği gerçeklik düzeyinde yer alır. Yazınsal çözümlemede ise "metin dışında kalan", metinden bağımsız olarak algıladığımız dünyayı anlatan bir terimdir. Göndergeyle ilgili temel sorun, okurun yapıtın anlattığı dünyayı, kaçınılmaz biçimde kendi bildiği dünyayla karşılaştırarak algılama ve metindeki dünyayı
kendi işaret noktalarına göre değerlendirme eğilimidir. Öte yandan, belirli akımlar doğrultusunda romanların kimi zaman gerçeklikten bir kesiti yansıttığı da bilinen bir olgudur. Ne olursa olsun, okurun elindeki yapıt onu bir gerçeklik düzeyine taşımaya hazır gibidir. Oysa yapıtın göndergesi kendi dışında değil, dil aracılığıyla kurulmuş metinsel dünyanın
içindedir.