![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-simon-migaj-747.png)
"Tüketim sistemi, tüketicideki haz duygusunu reklam, moda gibi araçlarla tüketime tetikleyici koşullandırmalar yaratarak tüketim döngüsünü sürekli kılar.
Bu yoğun tüketim sonucunda Baudrillard’a göre “çöp sepeti uygarlığı” diğer bir deyişle “dışkı kültürü” oluşur."
![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
"Tüketim insanı bir şeyi, hangi türden olursa olsun bir hazzı “atlama” korkusuyla yatıp kalkar.
Şu ya da bu temasın, şu ya da bu deneyimin (Kanarya Adalarında Noel, Viski ’de yılan balığı, Prado, LSD, Japon işi aşk) size bir “duyu” verip veremeyeceği asla bilinemez. Dolayısıyla söz konusu olan, artık ne arzu ne de “zevk” ya da özel eğilim, ama yaygın
bir saplantı haline gelmiş bir meraktır; eğlenme, bütün kendi kendini coşturma, haz alma ya da kendini ödüllendirme olanaklarını sonuna kadar zorlama buyruğunun geçerli olduğu “fun-morality”dir."
![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Foucault açısından modern disiplin yapıları hastane, okul ve hapishanedir. Bu kurumlarda çalışan uzmanlar(doktorlar, eğiticiler ve gardiyanlar) aracılığıyla istenen tipte, yani normal bir insan üretmek amaçtır. Normallik ve anormallik bu kurumlar- uzmanlar tarafından belirlenir. Eğer normal bir birey varsa bu kurumlara kapatılarak normalleşmeyi sağlayacak işlemlerden
geçirilir."Foucault'ya göre pişman olmuş suçlu, iyi işçi, iyi öğrenci, sadık asker, kararlı yurttaş, sözü edilen disipline edici" kurumların ürettiği veya üretmek istediği ürünlerdir.
![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Gerçekliğin yitirildiği ya da simülasyonlarla sürekli yeniden oluşturulduğu bir ortamda sabit bir değer odağında/etrafında bulunmak mümkün görünmemektedir.
Gerçeğin yerine hipergerçekliğin, aşırı gerçekliğin, kopyaların, simülasyonların geçtiği tüketim toplumunda her şey TV ekranından yansıtılan veya Disneyland gibi eğlence merkezlerinde oluşturulan bir
gerçeklik duygusu verir.
İşte burada Baudrillard “biz, hayatın TV içinde ve TV’nin hayat içinde kaybolduğu bir çağda yaşıyoruz” der.
![Mehmet E. Şimşek](images/avatarlar/pexels-marius-venter-165.png)
Bütün argümanlarına moderniteyi olumsuzlayarak varan postmodernitenin karakteristik insanı;Batılı, şehirli, teknolojik ve zevkine düşkün bir insandır. Bu insan 20.yüzyılın sonlarına doğru gelişen tüketim kültüründe - herşeyi tüketilebilir bir nesne haline getiren küresel kapitalist dönemde-kendisi için (hazırlanıp sunulan) gezilecek yeni yerler, tadına bakılacak
egzotik yiyecekler ve uyarıcı maddelerin tetiklediği erotik rüyaların peşindedir. Tüketilebilecek her nesne tüketim esnasında değer kazanır, bir nevi dipsiz bir kaya iştahına sahip olan postmodern insan, tüketimde sınırsız bir özgürlüğe sahiptir.