Türklerde düzenli ordu kurma faaliyeti Mete Han zamanında gerçekleşmişti ve Mete Hanın 10'lu sistemde kurduğu düzenli ordusu sonradan bütün Türk ordularına ve onların tesirinde kalmış olan diğer halkların ordularına model olmuştur.
At, Orta Asya kavimlerinin diğer tüm düşmanlarına karşı sahip oldukları en büyük kozlarıydı. Düşmanlarının da savaşlarda at kullanmaya başlamaları onu ilk ehlileştiren bu Orta Asya kavimlerinin avantajlı konumlarını sarsmadı.
Türkmenlerin at yetiştirmelerindeki ilk safhada yetiştirilecek olan tay attan ayrılır. Küçük yaştayken üzerine çocuk bindirilmeye başlanır. Çevgan ve mızrak oyunlarında oynatılır. Böylece top ve mızrak korkusu yok edilir. Arpa yemeye alıştırılır. Meydanlarda devamlı düz ve ters yönde koşturulur. Sırasıyla duvardan atlama su üzerinden atlama yokuş iniş koşularına
alıştırılır. Sonra taşlık yerde koşmaya alıştırılır. Zamana yayılarak hem yalnızlığa hem de kalabalığa alıştırılır. En Son ürktüğü hayvanı atın yanında bekleterek atın üzerindeki fil deve korkusunu yenmesi sağlanır. Bu şekilde eğitilen at 5 yaşında binilmeye ve savaşlarda kullanılmaya uygun hale gelir. Bir Türk atından 12 yaşına Arap atından 15
yaşına kadar iyi randıman alınabilir.
Fil, meydan savaşlarında çok eski devirlerden beri kullanılmaktaydı. Ön saflara yerleştirilen eğitilmiş Asya fillerinin koşar adımlarla saldırıya geçmesi bile düşman askerlerinin moralini çökertmeye yetiyordu. Ayrıca düşman atlarını ürkütmek kumandanın üstüne binmesi ile savaşın seyrini takip ve görüş hakimiyeti sağlamak geri hizmetlerde silahhanenin nakli kale
muhasaralarında surlara hücumda bulunmak ormanlık arazide ilerleyen orduya yol açmak gibi türlü alanlarda kendisinden faydalanılan filler sırtlarındaki atıcılar için de yüksekten görüş olanağı sunan hareketli dev araçlardı.
Bütün hükümdarların yanında müneccimler bulunmaktaydı. Bir seferin düzenlenip düzenlenmemesi hususunda onlara danışılırdı. Her kalenin kendine ait koruyucu bir tılsımı bulunuyordu. Kaleyi ele geçirmenin ön şartı bu tılsımı bozmaktı.
"Emeviler, çok kısa süre içerisinde sınırları İspanya ve Kuzey Afrika'dan Hindistan'a uzanan bir impatatorluk kurmuşlardır. 700'lü yılların başında bu koskoca alan içerisinde yaşayan ahalinin yalnızca %10'u Müslüman idi."
"Nâsır Lidînillah (1180-1225), tam 45 yıl boyunca hilafet makamında kalır. Bu, tüm Abbâsî tarihindeki en uzun süre tahta kalma rekorudur."
"Hanedan üyeleri meselesine Osmanlıların yaklaşımları çok tartışılmıştır. Ancak Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin ömürleri karşılaştırıldığında, Osmanlı'nın kullandığı yöntemlerin, -bazıları pek insancıl olmasa da- daha işe yarar olduğu söylenebilir."