“Schein, transandantal düşüncenin temel kavramlarından biridir. Kant, bu terimi, Birinci Kritik’inde üç ayrı anlamda kullanmaktadır. Terimin bir kullanımı, kurmaca (fiktif) olana, yani nesnel bir zemini olmaksızın muhayyilenin kendiliğinden ürettiği şeylere karşılık gelir. Kant’a göre tezahürler, bir Schein’nden ibaret, yani fiktif değildirler; onlar kendi oldukları
haliyle bilemediğimiz kendinde-şeyin, hissetme yetisinin formları olan uzay ve zamana tabi olan temsilleridirler. Ancak hissetme yetimizin formlarından ibaret olan uzay ve zamana nesnel gerçeklik atfedildiği anda tezahürler, fiktif olana dönüşür.” s.26
Kant, Birinci Kritik’te temel amacının metafiziğin bir bilim haline getirilmesi olduğunu öne sürer. Kant’a göre matematik ve doğa bilimi, “bilimin emin yoluna” girmişlerdir. Ancak metafizik için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Kant’a göre insan aklı, nesnelere ilişkin bazı soruların cevaplarını, aklın kendi sınırlarını aşarak aramakla “malul” bir
yetidir. Metafiziğin bir bilim haline getirilmesi, bir yandan transandantal anlamda Schein’a kapılmaksızın aklın faaliyet gösterebileceği alanın sınırlarının çizilmesini, öte yandan ise aklın hangi şekilde bu sınırları aşarak kendi unsurlarını ve imkanlarını transandantal anlamda Schein’a kapılacak bir biçimde kullandığını göstermekle mümkündür.” s.25-26
”Ancak aklın metafizik [...] yaparken kapılmaktan kendini alamadığı Schein, terimin yukarıdaki iki kullanımından daha farklı bir anlama sahiptir ve transandantal düşüncede büyük öneme sahip olan da Schein’ın bu anlamıdır. Kant, transandantal Schein olarak adlandırdığı bu kavramı şu şekilde açıklar: Akıl, deneyimden başka bir kullanım alanı olmayan ve
dolayısıyla doğru kullanımları konusunda bir deneyimden başka bir ölçüte sahip olmadığımız ilke ve kavramları (kategorileri) deneyimi aşacak şekilde muhakemelerinde kullanırsa transandantal Schein’a kapılmış olur.” s. 26-27
Bugün matematik yapmaktan anladığımız, biçimsel bir dizge içerisinde ifade ettiğimiz birtakım önermelerden yeni önermelere geçmekle ilgili bir etkinlik gibi görünüyor. Öte yandan, söz konusu biçimsel dizgenin kendisinin ya da sözü edilen önermelerin fiziksel anlamda uzay-zamanda bulunduklarını söyleyebilir miyiz? Biçimsel dizgeyi oluşturan işaretlerin nasıl olup da bir
başka şeye işaret edebildiklerini fiziksel kiplikleri kullanarak açıklayabilir miyiz? Bu soruları kolaylıkla “evet” diye yanıtlayamıyoruz. Bu sorulara yanıt verememek de, “Biz matematik yaparken neredeyiz?” sorusunu yanıtsız bırakıyor. s.13
Kant’ın Schein’ı kullandığı bir başka anlam ise “yanılsama” terimiyle karşılanabilir. Kant ampirik Schein’dem söz ettiğinde bu anlamı kastetmektedir. Bu anlamda Schein kavramı, ampirik muhayyilenin yargı yetisini yanıltması sonucu ortaya çıkan yanılsamaları ifade eder. Kant buna örnek olarak optik yanılsamaları verir.” s.26
“Kant, a posteriori nesnenin ve görüsel karşılığının terkip edilip bilince getirilmesinde rol oynayan asli (öznel) kaynakları ve yetileri, algılayanın kendini idrakini temin eden transandantal fiil, muhayyile ve hissetme yetisi olarak belirler.” s. 34
“... Kant’a göre idrak fiillerinin haricinde herhangi bir tasavvurdan kendi başına bir kavram olarak söz edebilmenin imkânı yoktur. Dolayısıyla kavramın mekanı yargıdır. Nesne (Alm. Objekt), bir yargı içerisinde, bir kavram vasıtasıyla bir yanından “kavranan” ve bir muhakeme faaliyeti içerisinde farklı yanlarından kavranmak suretiyle “çevrilen” şeydir. Nesne ve
kavram arasında, karşılıklı olarak birbirlerine dayanıyor olmalarından kaynaklanan bir birlik mevcuttur.” s. 33
“Kant’a göre, uzay ve zamana saf nesnel birliğini vererek, uzay ve zaman formlarına tabi olan tezahürlerin bir yakınlık ve alakayı haiz olmalarını temin eden, öte yandan da muhayyile yetisinin gerçekleştirdiği terkiplere birliğini veren a priori zemin, algılayanın kendini idrak etmesini sağlayan bu transandantal fiildir. Kant’ göre Saf Ben, bu transandantal fiil neticesinde
bir mekân olarak tesis edilmektedir. Ancak algılayanın kendini idrak etmesini temin eden bu transandantal fiilin, Saf Ben’in tesisini başka bir yetiye ( bilhassa muhayyile yetisine) ihtiyaç duymaksızın gerçekleştirebilmesi ne ölçüde doğrudur?” s. 58