İsmet Özel
İsmet Özel

Açlıktan ölme özgürlüğü hiç kimsenin elinden alınamaz. Kapitalizm bu konudaki ısrarından vazgeçmedi.

Robert Graham
Robert Graham

Cinsel özgürlüğü savundular, ama aynı zamanda cinselliğin kapitalizm altında metalaştırılmasını da eleştirdiler

Kim İl-Sung
Kim İl-Sung

Hepimizin bildiği gibi, Marks tekeller öncesi kapitalizm çağında yaşadı ve bu nedenle kapitalizmin eşit olmayan politik ve ekonomik gelişimini açık olarak görememiştir. Bu nedenle proletarya devriminin Avrupa’nın büyük kapitalist ülkelerinde birden ve ardarda kopacağına ve dünya devriminin kısa bir zamanda zafere ulaşacağına inanıyordu. Marks kapitalizmden sosyalizme

geçiş döneminin oldukça kısa bir tarihi dönemi kapsayacağını düşünürken böylesi varsayımlardan hareket etmişti. O proletarya diktatörlüğüyle geçiş döneminin zaman bakımından aynı dönemlerde olduğunu, yani proletarya diktatörlüğü ile geçiş döneminin ayrılmaz olduğunu öne sürdü. Bu noktayı da göz önüne almalıyız.
Lenin’in de proletarya

diktatörlüğü ve geçiş dönemi sorunlarını ele alırken genel olarak ana Marksist çizgiyi izlediğini söyleyebiliriz. Marks’ın yaşadığı ve çalıştığı İngiltere ve Almanya’nın tersine Lenin’in yaşadığı ve çalıştığı Rusya kapitalist olmasına rağmen gelişmiş değil geri bir kapitalist ülkeydi. Böyle olunca Lenin geçiş dönemi olan sosyalizm aşamasının

Marks’ın söylediği gibi kısa değil, oldukça uzun olacağını belirtti.

Kim İl-Sung
Kim İl-Sung

Sınıf mücadelesi oldukça proletarya diktatörlüğü olacaktır ve sınıf mücadelesini yürütmek için proletarya diktatörlüğü gereklidir. Sınıf mücadelesinin birkaç şekli vardır. Kapitalizmi yıkmak için verilen sınıf mücadelesi ile kapitalizm yıkıldıktan sonra verilen sınıf mücadelesi farklıdır.

Yang Feng
Yang Feng

Klasik Marksist eserlerde ortaya koyulan görüşlere göre kadınlar kapitalizm sonrası toplumlarda her türlü sınıfsal ve cinsel baskıyı aşabileceklerdir ve bunların aşılması onların özgürleşmesi ve bütünsel gelişmeleri için temel ön koşul olacaktır.

Abdullah Erol
Abdullah Erol

Marx, 1843'te en eski ve en geniş bürokrasi eleştirilerini, Hegelci düşüncede yer alan gerçek, rasyonel bir devlet kavramının, tarihin hedefi ve mevcut düzenlemelerin yargılanması için standart bir unsur olarak kabul edildiği zaman diliminde yazdı. Dolayısıyla bürokrasi, mevcut devletlerin rasyonel devletler olma yeteneği üzerindeki etkisi açısından değerlendirildi. Marx

“bürokrasi'yi aşağılayıcı anlamda kullandı. '14 On altıncı yüzyılda Avrupa'da ulus devletlerin kapitalizm ile senkronize bir şekilde ortaya çıktığına dikkat çeken Marx, bu durumu materyalist diyalektik bir bağlamdan yola çıkarak açıklar. O, tüccar ve hükümdarların ellerindeki servetin büyümesi ile beraber bunun yönetimi için bir araca ihtiyaç duyulduğunu ve bu

aracında bürokrasi olduğunu ifade eder.

Oysa Ortaçağ toplumunda ticaret yereldi ve ticaret sınırlı bir alan içinde yapılmaktaydı. Buharlı gemilerin icadı ve ticaretin uzak coğrafyalarla yapılmasını mümkün kıldı. Bununla beraber ticaretin güvenli şekilde yapılması ulus gibi güçlü devlet yapılarına ihtiyaç duyurdu. Klasik devletlerin bulunduğu dönemlerde

şehir devletleri ve imparatorluklar vardı. Bu devletler ulus devletin sahip olduğu güce sahip değildi. Çünkü kapitalist ticaretin getirdiği dolaşım hinterlandı klasik devletlerin güvenliği sağlamasında hem teknoloji hem de güç olarak yetersiz görünmekteydi. Bu nedenle de bürokrasi modern devletin önemli bir aracı olarak görünüyordu.

Yusuf Akdağ
Yusuf Akdağ

Serbest rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizm (emperyalizm) evresine geçiş, "siyasal demokrasi" nin rafa kaldırılmasını ve siyasal gericiliğin dayatılmasına yol açtı.

İbrahim Üstündağ
İbrahim Üstündağ

Kendisini devrimci diye ilan eden herkesten nasıl da tiksiniyorum.Paranız olduğu, haliniz vaktiniz yerinde olduğu sürece kapitalizm gibisi var mıdır? Ne zaman ki kafası çalışan bir insan parasız kalırsa kapitalizmden nefret etmeye, onu sorgulamaya başlar. Sonra hayaller kurmaya yönelir. Sonra sarhoşçasına kollarını bir ideolojinin kollarına bırakır. Bunun ismi bazen

sosyalizm olur, bazen de anarşizm. Madem konumuz devrimci hareket, önce Karl Marx'tan başlayalım. Bildiğim kadarıyla Karl Marx dünya üzerinde bu konuda kafa patlatmış bir adamdır. Fakat bana kalırsa düşünceyi sona kadar düşünüp kendini tamamlayamamış bir insan. Eğer saksıyı yeterince sallamış olsaydı, insan ruhunun derinliklerine inebilir, insanın ne denli karanlık

yönleri olduğunu keşfederek komünal bir rüyadan ve işçi diktatöryası gibi bir kabustan çabucak uyanabilirdi. Bir taraftan dinlerin diplerini dinamitlerken, diğer tarafta gözden kaçırdığı şey, tıpkı İsa gibi, kendisinin de inançları olmasıydı. İsa'dan farkı şuydu; İsa yaymaya çalıştığı fikirlere kendisi de inanıyordu.Kendisini vaaz ettiği fikirlere

koşullandırarak inandırmıştı. Egonun zaaflarından, İsa'da zerre kadar eser yoktu. Fakat Karl Marx olaya ampirik yaklaşıyor, ortaya attığı fikirlerin geçerliliğini sınamak istiyordu. Kendini fikirlerine o derece kaptırmıştı ki kendi egosunun kölesi olmuştu. Diğer taraftan sözüm ona özgürlüğü savunuyordu. Kendisinin dahi inanmadığı deneyleyerek görmek istediği

tezini, insanları inandırarak ispat etmeye çalışıyordu. Devrim mücadelesinin hem pratikte hem teoride en azimlilerinden olan, özgürlüğün sağlam rahiplerinden Bakunin'i enternasyonelden ihraç ettirmesi, Karl Marx'ın egosunun ne denli yükseldiğinin en bariz ispatlarındandır. Arzuladığı dünya hayaline hem teorik söylemleri hem pratik katkılarıyla en büyük desteği veren

bir insana dahi bu kadar tahammülsüz davranışı kanıtların en geçerlisi olsa gerek. Hoş Karl Marx'ın hırsları vardı da, Bakunin'in yok muydu?....

Buzdokuz Dergisi
Buzdokuz Dergisi

"Sanatsal başarının ve şöhretin yolunun görünmekten geçtiği düşüncesi kapitalizm dayatmasıdır. Bu da sanatçının kendisini pazarlamasını gerektirir. Halbuki bu seçim, "Görünme arzusu görme yeteneğini köreltir." düşüncesine karşıt bir seçimdir."

Donatella Di Cesare
Donatella Di Cesare

İleri kapitalizm çağında hiç kimse ekonominin girdabına kapılmaktan kaçamaz. Görünüşte özgür ve egemeniz Ancak daha yakından bakıldığında, büyüme baskısı, üretim yükümlülüğü ve verim takıntısı sonucunda kurnaz bir şekilde özgürlük ile kısıtlamanın örtüştürüldüğü görülebilir. Kısıtlayıcı bir özgürlükte veya özgür bir kısıtlamada

yaşıyoruz.