Albus Dumbledore
Albus Dumbledore

Ne kadar birleşirsek o kadar güçlü, ne kadar bölünürsek o kadar zayıf oluruz.

Üç Ekoloji
Üç Ekoloji

Feminist teoride de feministler çok uzun bir süre iktidar pistir, elimizi bulaştırmayalım falan yaptılar. Elinizi bulaştırmadığınız sürece orada pislik devam ediyor. Böyle bir tavrın neye faydası var, ne anlamı var. Ben bir çok yerde yaşamış durumdayım, mesela üniversiteye çok geç girdim. O zaman şunu farkettim, keke benim elimde bir güç olsaydı. O zaman hakikaten bir

şey değişebiliyor. Bunu aklımızda tutmamız, bilinçli olmamız gerekiyor. Çünkü iktidar yozlaştırır. Ama bir yandan da bugün bile bir takım ortamlada bir fark yaratabilirsiniz. Farklı bir güç anlayışıyla, yani birlikte güçlenmek şeklinde bakarsanız bir şeyler yapabilirsiniz. Hiçbir şey yapamazsınız anlayışından uzak duruyorum ben.

Marc Chernoff
Marc Chernoff

"Bazen asıl önemli olan baştan başlamak ve yepyeni bir şey yaratmaktır. Bazen bir şeyleri daha net görebilmek için uzaklaşmamız gerekir. Bazen güçlenmek demek, eski alışkanlıklardan, ilişkilerden ve durumlardan kopup sizi harekete geçirecek tamamen farklı bir şey bulmaktır. Bu , sizi sabahları yataktan kalkmak için sabırsızlanacak kadar heyecanlandıran bir şey olabilir.

Yaşam da zaten bundan ibarettir. Yaşamı kendinize göre şekillendirebilecekken, sadece yükümlülüklerinizi yerine getirmekle kalmayın."

Alberto Villoldo
Alberto Villoldo

Fark edin ya da etmeyin, hepimiz düşleyerek dünyayı oluşturmaktayız. İçine daldığımız, aşina olduğumuz rüya uykusu değil de gözlerimiz açıkken işlediğimiz uyanık rüyadır. Gerçekliği, evrenin de yardımıyla, yaratmada işbirliği yaptığımızın farkında olmadığımızda, güç elimizden kayıp gider ve rüyamız, kabusa dönüşür. Tesir edemediğimiz veya

değiştiremediğimiz korkutucu ve bilinmez bir yaratımın kurbanları olduğumuzu hissetmeye başlarız. Olaylar bizi kontrol etmekte ve kapana kıstırmakta gibidir.

Bu sefil gerçekliği sona erdirmenin tek yolu ise bunun da bir rüya olduğu olgusuna uyanmak ve tezahür ettirmede evrenin de bizimle çalışacağı daha iyi bir hikaye yazma becerimizi tanımaktır. Düşleme

gücünüzü uyandığınız anda, cesaretinizin kaslarını esnetmeye başlarsınız. Ardından, cesurca düşleyebilirsiniz: sınırlayıcı inançlarınızı bırakarak ve korkularınızı aşıp geçerek. Ruh varlığınızda tohumundan çıkıp yaşamınızda meyve veren gerçekten orijinal düşleri yaratmaya başlayabilirsiniz.

Cesurca düşlemek; kaynaktan, yani her şeyin

potansiyel veya uyku halinde olduğu evrenin kuantum çorbasından hareketle yaratmanızı sağlar. Fizikçiler evrenin en küçük, en temel parçalarının kuantum aleminde gözlemlenene dek hiçbir şeyin “gerçek” olmadığı görüşündedir. Ama kuantum olaylar yalnızca laboratuvarda gerçekleşmez. Beyinlerimizin içinde, okuduğunuz bu sayfada ve çevremizdeki her şeyde de

olmaktadırlar. Bu rüyanın, yani büyük enerji matrisinin herhangi bir parçasını gözlemlediğinizde gerçekliği değiştirebilir ve rüyanın tamamını farklılaştırabilirsiniz.

Modern fizik, Amerika yerlilerinin kadim bilgelik aktarıcılarının çok uzun zamandır anlattığı şeyi tarif ediyor. Yerbekçileri olarak bilinen bu şamanlar, yeryüzüne tanıklık etme

eyleminin ta kendisi aracılığıyla dünyayı oluşturmak üzere düş gördüğümüzü söylemekteler. Bilimciler bunu ancak çok küçük ölçekli, atom altı alemde yapabildiğimize inanmaktayken şamanların anlayışına göre, bizler duyularımızla deneyimlediğimiz daha büyük ölçekli dünyayı da düşlemekteyizdir. Yerbekçileri, tıpkı Avustralya yerlileri Aborjinler gibi,

rüyazamanın, bizim için geçerli olanın aksine uyku bölgesine itilmemiş olduğu bir alemde yaşarlar. Yaratılışın tamamının bizden doğup bu rüyazamana geri döndüğünü bilmektedirler.

Rüya zaman ya da yaratıcı matris, bizim dışımızda bir yerde mevcut değildir. Maddenin ve enerjinin tamamına nüfuz etmekte; her yaratığı, her taşı, her yıldızı, her

ışık huzmesini veya kozmik toz parçasını birbirine bağlamaktadır. Düşleme gücü, yaratılışın ta kendisine katılım gücüdür. Yerbekçileri için, gerçekliği düşlemek bir yetenek değildir; torunlarına huzur ve bolluk içinde yaşayabilecekleri bir dünya miras bırakabilmesi için kişinin nezaketle ve sevgiyle gerçekleştirmesi gereken bir görevdir.

And

Dağları ve Amazon şamanları, bu kuvvete ancak bilinç düzeyimizi yükselterek erişebileceğimize inanırlar. Bunu yaptığımızda engin ve tanrısal bir okyanusta belirgin ama kendimizden çok daha büyük olan bir şeyin içine gömülü bir su damlası gibi olduğumuzu fark eder hale geliriz. Ancak sonsuzlukla bağlantımızı deneyimlediğimizde, güçlü bir tarzda düşleyebilir

haldeyizdir. Aslında, işin başında bizi bir kabusa hapsolmuş hale getiren şey de sonsuzluktan ayrı olduğumuz duygumuzdur. Kabusu sona erdirmek, gerçekliği düşleme gücümüzü yeniden kazanmak ve daha iyi bir gerçeklik işlemek için bedenimizdeki her hücrede var olan düşleme gücümüze dair deruni bir idrake ihtiyacımız var. Bu kavramı yalnızca entelektüel tarzda anlamanın

ötesine geçmez isek çıtayı düşürüp şekil verebileceğimizden daha az muhteşem ve güzel bir dünya deneyimi yaratmakla kalacağızdır. Sonsuzluğun tadını almak cesaret gerektirir.

Yerbekçileri dünyanın gerçek olduğuna inanırlar ama bizler onu düşleyerek var ettiğimiz için gerçektir. Cesaretimiz eksik olduğunda, kültürümüz veya genlerimiz tarafından

düşlenen dünyaya, yani kabusa razı olmak zorunda kalırız. Cesaretle düşlemek ve güçlenmek için kalbinizi kullanmaya ve kutsal bir neşe, huzur, ihtişama ve istediğiniz yaşama dair kutsal bir düşü düşleyebilmek için bilinçli bir karar vermeye istekli olmalısınız.

Alberto Villoldo
Alberto Villoldo

Yerbekçileri dünyanın gerçek olduğuna inanırlar ama bizler onu düşleyerek var ettiğimiz için gerçektir. Cesaretimiz eksik olduğunda, kültürümüz veya genlerimiz tarafından düşlenen dünyaya, yani kabusa razı olmak zorunda kalırız. Cesaretle düşlemek ve güçlenmek için kalbinizi kullanmaya ve kutsal bir neşe, huzur, ihtişama ve istediğiniz yaşama dair kutsal bir düşü

düşleyebilmek için bilinçli bir karar vermeye istekli olmalısınız.

Edith Södergran
Edith Södergran

KANLA YIKANIYOR DÜNYA...

Tanrı yaşasın diye kanla yıkanıyor dünya.
İhtişamının sürmesi için, her şeyin yok olması gerek.
Biz insanlar biliyor muyuz, onun ne istediğini
ve tanrıların güçlenmek için ne içtiklerini?
Yeniden yaratmak istiyor tanrı. Dünyaya yeniden bir biçim
vermek istiyor.

Bunun için şimşeklerle dolu kemerini

takmış,
bunun için dikenleri alevli tacını başına yerleştirmiş,
bunun için dünyayı körleşme ve karanlıkla kaplamış.
Bunun için acımasız bakıyor. Yaratıcı elleri güçle kucaklıyor
dünyayı.

Kimseler bilmez ne yarattığını. Yer sarsıntısı gibi geçer
yarı uyanık duyulardan. Uçurum kıyısındaki baş dönmesi
gibidir.

Sevinç içindeki korolar bir övgü şarkısına başlamadan önce
şafak öncesindeki orman sessizliği sarar her yanı.

(1918)

Aki Ollikainen
Aki Ollikainen

- Teo, sen Tanrı'ya inanıyor musun?
+ Hayır. Bu kıtlık ve sefaletin bir manası olduğuna inanmıyorum. Asıl sorduğun oysa.

Matias, Teo'dan Eyüp'ü düşünmesini istiyor.
Teo sesli sesli düşünüyor, eski püskü kıyafetlere bürünmüş, karlı yollarda açlıktan bitap düşmüş insanları düşünüyor. Tabutun içinde yatan Johan'ı düşünüyor. Sonra

Eyüp'ün karılarını ve çocuklarını, Eyüp'ün inancını kuvvetlendirmek için Tanrı'nın ölmelerine izin verdiği karılarını ve çocuklarını düşünüyor.

Eğer bu ızdırap bir imtihan ise, kimi sınıyor? Bu insanların çektikleri ızdırap ile kimlerin inançları kutsanıyor? Eyüp kim? Şu dilenciler mi? Hayır, Tanrı Eyüp'ü korudu, acı çeken Eyüp'ün

yakınları oldu.

- Eyüp'ü bu halkla bir mi tutuyorsun Matias? Biz "Ekmeğin yarısına kat ağaç kabuğunu, ekinleri kıran don almadı mı komşumuzu?" şiirini okurken açlıktan ölen bu halk ile? Sen hiç ağaç kabuklu ekmek tattın mı?
+ Belki bu halkın kaderinde varoluşları için mücadele edip güçlenmek vardır. Ama dediğin gibi Tanrı yoksa kader de yoktur. O

zaman her şey sadece bir rastlantı.
- Fakirlerin açlıktan ölmeleri ve dilenmek için yola çıkmaları bir rastlantı mı? Rastlantı Johan'a kıydı ama bizi esirgedi öyle mi?
+ Görüyorsun, sen de inanmıyorsun rastlantıya. İnancın sınanıyor. Belki de Eyüp sensin.

Dilek Barlas
Dilek Barlas

Türkiye gerçek anlamda bir donanma ya sahip olmak ve ticaret gemilerini korumak için denizde güçlenmek zorundadır. Piyade karada neyse bir donanma da denizde odur. Son kertede savaşlarda belirleyici olan donanma ve piyadedir. Denizaltıların ve uçakların rolünün çok büyük önem kazandığına kuşku yoktur, ama denizde son sözü donanma söyler.

Carine McCandless
Carine McCandless

Belki de güç denen şey,
hiç kırılmamış olmakta değil,
kırılan yerlerde yeniden güçlenmek için
gereken cesarette saklıdır.