Albus Dumbledore
Albus Dumbledore

Ne kadar birleşirsek o kadar güçlü, ne kadar bölünürsek o kadar zayıf oluruz.

Salman Sayyid
Salman Sayyid

İsimlendirme eylemi, aynı zamanda bir oluş(turma) eylemidir. İsimlendirme eylemi, tarih yapmanın alıştırmasıdır; sadece isimleri olanlar kendi tarihlerini yazabilir; sadece isimleri olanlar kendilerine bir kader tayin edebilirler. Keza dünyanın , bir isme sahip Batı ile isimsiz Batı- dışı arasında bölünmesi , kendi tarihine sahip halklar ile tarihsiz halklar arasındaki bir

bölünme halini alır. İslam ismiyle müslümanlar tarihe (mü)dahil olmuş, isminin hatırlanmadığı şartlarda Müslümanlar bir "tarihsiz halk" haline gelmiş ve bu sebeple bir halk olma özelliğini bile kaybetmişlerdir.

Hristo Stambolski
Hristo Stambolski

"Görüldüğü gibi, her daha uyanık Müslüman, Peygamberin mirasçısı veya uzaktan akrabası, imam, şeyh veya hafız, bir mezhep kurma hakkı buluyor kendinde. Çeşitli kabileler arasındaki sürtüşmeler ve Arap cengaverliğinin kavimler aradı kovuşturmaları, bölünme ve zayıflamaları da buradan kaynaklanıyor.
Dolayısıyla Arapların çöküşü ve yok oluşunun özünde de

bu yatıyor; o Araplar ki bir zamanlar, bilinen dünyanın neredeyse yarısına boyun eğdirmişlerdi."

Faruk Varol
Faruk Varol

Bir Marksist için söz konusu olan, bizden önce gelmiş toplumların gerçek maddî hayatını, beslenme, barınma ve giyinme biçimlerini, kümeleşme, tabakalara ya da sınıflara bölünme ve düşünme biçimlerini, kavgalarını ve devrimlerini, kanunlarını ve törelerini bulup ortaya çıkarmaktır. Çünkü burada, varsayımla yoruma elden geldiğince az yer veren bir bilimsel tarih

söz konusudur. Bu da yalnızca geçmişi ortaya çıkararak şimdiyi yorumlamaktan ve geleceği tahmin etmekten kaçınması demek değildir tabii. Hatta tam tersidir.

Edward Carpenter
Edward Carpenter

Aslında, insan, öz-bilinciyle yüzleşmek veya gerçek benliğini fâni ve dayaniksız benlikten ayırmak için dehşetengiz mücâdeleye girişmek zorundadır.
Düşmemiş hayvanlar ve insanlar, başkalarının bakımına ihtiyaç duymazlar; sıhhatlidirler ama kendilerinin bilincinde değildirler; insanın, kendilik bilgisini edinebilmesi için düşmesi gerekir; gerçek benliğinden daha

aşağı bir noktada olmalı, kusurluluğa tahammül etmelidir; bölünme ve çatışma, onun tabiatına girmelidir. Mükemmel hayatı gerçekleştirmek, onun ne olduğunu ve ne kadar muhteşem olduğunu anlamak -taşıdığı bütün kutsallığı ve özgürlüğü kavramak- için bir süreliğine ondan ayrı kalmaya katlanmalıdır; tabiatının
birliği, huzuru bozulmalıdır; suç,

hastalık ve rahatsızlık, insanın bünyesine nüfûz etmelidir. İşte insan, ancak bu sayede bilgiye [kendilik ya da ben-idrâki bilgisine] ulaşabilir.

Mustafa Uğur Karadeniz
Mustafa Uğur Karadeniz

Eğer bölünme (tecezzî) ile nitelenemeyen, fakat gücü bütünde (fi’l-külli) etkili olan ve hiçbir şeyden gâib olmayan bir zâtı idrak et-mek istersen, noktayı hayal et. Nitekim nokta, bölünme kabul etmez, âlemdeki cisimlerin her yerinde bulunur ve gücü, dünyanın her yerinde geçerlidir. Çünkü âlemin ayakta durması (sebât) tamamen ona, yani âlemin merkezi olan

noktaya bağlıdır. (...)Eğer geniş bir zaman dilimine yayılmaksızın, kulun Mevla’sı ile olan ani irtibatının nasıl olduğunu; yine geniş bir zaman dilimine yayılmak- sızın, Mevla’nın kula ani bakışı (nazar) irtibatının nasıl olduğunu ve hiçbir zeval ve sapma olmaksızın, Mevlâ ile kulun aralarındaki bağlantının (vuslat) sağlamlığını idrak etmek istersen

düz bir çizgiyi hayal et. Nitekim düz bir çizgi tek bir sûrete sahiptir ve onun uzaması düz bir tarzda olmaktadır. Düz çizginin hareketine asla bir kopukluk (inkıta‘) ârız olmamaktadır.(...)Eğer herkese verilmiş, gerçek mertebeye erişilebilir, sağlıklı gözler için aşikar, salih dualar ve mukaddes tesbihler ile ilişkili, birincil olanlardan ikincil olanlara yani

rûhânî varlıklardan cismânî varlıklara kadar, hepsinden yardım elde etmeye bitişik –ki bu, âlemin her tarafına yayılmış olan rahmettir- fazileti idrak etmek istersen düzlemi ha- yal et. Nitekim düzlem, karşılaşma ve dokunmaya açık, şekil ve sûret vermeye konu olabilen, bölmeye (tafsîl) ve sınırlandırmaya (tahdîd) elveren, kendisini çevreleyen sınır ile

ilişkili, birinci miktar ile son miktar, yani uzunluk ile derinlik arasında bulunandır. Kendi başına kâim olan miktar –ki bu, cisimdir- bunda son bulmaktadır.(Ebu'l Hasan el Amiri,2013:122-124)

Işıl Öz
Işıl Öz

Aile olan yerde parçalanma, bölünme olmaz. Kuvvet olur, güç olur.

John Tosh
John Tosh

Tarih, insanlar arasında bölünme ve nefret değil de, uyum yaratacak şekilde öğretilebilirse eğer, bu millete de diğer bütün milletlere de çok daha faydalı olacaktır.

Carla L. Klausner
Carla L. Klausner

Selçuklu yönetiminin yapısında, kendine has belli zayıflıklar daha en başta göze çarpmaktadır. Bunlardan biri, tüm hanedan mensuplarının iktidar üzerinde hak sahibi olduğu görülen Türk hâkimiyet anlayışından, askerî "iktâ" sisteminin yayılıp kullanılmasından ve ülkenin farklı kısımlarında bu ve diğer tür dolaylı idare usullerine bağımlılıktan kaynaklanan

bölünme ve Adem-i merkeziyetçilik eğilimidir.