Halil Cibran
Halil Cibran

“Kendisine yakın hissettiği bir arkadaşını kaybeden insan, çevresindeki diğer arkadaşlarını görür, içi rahatlar ve teselli eder kendini.

Sevcan Yıldız
Sevcan Yıldız

Bizans sanatı, Doğu Akdeniz çevresindeki insanların, Hristiyan inancı içinde meydana getirdikleri bir sanattır ve ana kaynağı Anadolu topraklarıdır.

Sıla Yurtseven
Sıla Yurtseven

Hayır, ondan nefret etmiyorum. Çevresindeki insanlardan nefret ediyorum, ona fazla değer verenlerden. Ama onlara değil, Ella’ya bağırdım.

Stuart Litvak
Stuart Litvak

Sonuç olarak, bizler karşılıklı rızayla “normal” olarak belirlediğimiz büyük bir anormallik çağında yaşıyoruz.
Bu bilgi yoluna girmeden önce, arayış içinde olan kişinin hem kendi içindeki hem de çevresindeki bu aldanış halini açıkça anlaması önemlidir.

Luis de Miranda
Luis de Miranda

... Çevresindeki tüm bu varoluş fısıltılarının kesişen, bilinçli bilinçsiz ayrışan ya da birbirine yaklaşan çizgiler çizdiğini gördü. Şöyle düşündü: Bu çizgiler içimizden geçip gidiyor. Ben de şöyle diyorum: Üzgünüm, mutluyum, kızgınım, şöyle ya da böyle bir fikrim var, ama aslında duygular ve düşüncelerin yaptığı tek şey, içimizden geçip gitmek.

Semanur Fayda
Semanur Fayda

Ceviz ağacı hayatı boyunca bir saat, çevresindeki manzaranın resmini çekermiş. Marangozlar iyi bilir ceviz kerestelerinin içinden çıkan hayvan resimlerini. (S:214)

Kubilayhan Erman
Kubilayhan Erman

Sovyetler Birliğinin Afganistan'ı işgal etmesinin ardından Afganistan'a gelen Bin Ladin, 1984 yılından itibaren Cidde'den hocası olan Abdullah Azzam'ın Peşaver'de kurduğu Hizmet Ofisleri adlı insani yardım örgütüne büyük oranda finansal kaynak sağlamaya başlamıştır. Ancak 1988 yılından sonra Azzam ve Bin Ladin arasında görür ayrılıkları çıkmaya başlamıştır. Bu

durum, öğretmen ve öğrencisinin cihadi farklı yorumlamalarindan kaynaklanmıştır. Azzam bu konuda daha geleneksel bir çizgi takip ederken Bin Ladin, çevresindeki Mısırlı militanların da etkisiyle daha radikal görüşler benimsemiştir. Bin Ladin ve ultracihatcilar sadece Müslüman olmayanlara değil islam dininden döndüklerini düşündükleri rejimlere karşı da tavır

almışlardır. Azzam ve Bin Ladin'in fikirsel mücadelesi çok uzun sürmemiştir. Zira Abdullah Azzam, 1989 yılında Peşaver'de öldürülmüş ve Usame Bin Ladin El Kaide örgütünde onun yerini almıştır. Bu gelişmenin ardindan Bin Ladin, El Kaide ile birlikte yeni bir hedefe yönelmiştir. El Kaide 1992 yılından itibaren Amerikan hedeflerine yönelik bir çok terörist eylem

gerçekleştirmiştir.

Mustafa Uğur Karadeniz
Mustafa Uğur Karadeniz

İbn Arabi de “ibret” kelimesinin “geçmek” anlamından hareketle tıpkı rüyanın ta'bir edilmesi (ibret kökünden) ve ondan hareketle başka sonuçlara geçilmesinde olduğu gibi dünyanın da esas/öz olarak kabul edilmeyip ondan geçmek ve esasa ulaşmak gerektiğini ifade eder. Ona göre dünya bir köprüdür ve köprü üzerinde ev yapılmaz. Köprü metaforundan hareketle İbn

Arabi, hayatın anlamı ve geçiciliği üzerinde durur. Dünyayı ebedi görmenin yanılgılarını vurgular (İbn Arabi, 2006: 372).

Calvino'nun aktardığı kale ve su sinekleri arasındaki beka-fena çatışması ekseninde geçen şu hayali diyalog da meseleyi anlaşılır kılmak için okunabilir: Su sineği kümesi uçarken bir kaleyle karşılaşmış, kalenin burçlarına

konmuş, kaleye saldırmış, kalenin çevresindeki güvenli bölgeyi ve kuleyi işgal
etmiş. Su sineklerinin saydam kanatları taş duvarlar arasında süzülüyorken “Tel gibi kollarınızı, bacaklarınızı uzatmak için boşuna yoruluyorsunuz.” demiş kale ve devam etmiş: “Yalnızca kalıcı olmak için yapılmış olanlar, var olmaya hakları olduğunu öne sürebilirler. Ben

kalıcıyım, öyleyse varım; sizin için geçerli değil bu.” Ayrıca “Zaman benim üstümden akıp gider, ben kalırım.” diye de eklemiş kale (Calvino, 2008: 82).

Taşın malzeme olarak beka arzusunu gerçekleştirmede bir araç olduğu vurgusunun bu diyalogda öne çıktığı görülmektedir. Taşın mimari malzeme olarak kullanımının, sadece onun sağlamlığıyla

ilgili olmadığı anlaşılmaktadır. Taş, aynı zamanda insanın trajedisi olan sonsuza dek yaşama arzusu ve bununla birlikte ölecek olması gerçeğine karşı seçilen bir malzeme görevindedir. Böylece insan, bu dünyada trajedisinin kaynağı olan ölüme karşı kendince bir “çözüm” bulmuş olduğunu sanacaktır.

Haydar Demir
Haydar Demir

Saat, gece on ikiyi yedi geçiyordu. Haddehanenin büyük alanında tırlar vardı. Tırlara binlerce ton demir yüklenirdi. Bir tır, geriye doğru hareket etti. Uzaktan Kemal bağırdı.
- Memeeet Memet!
Memet Dayı duymadı. Tırın altında kalmıştı. Şoför bundan habersiz bir iki gidip geldi.
Makasta çalışan Hüseyin, Memet Dayı’nın tırın altında kaldığını

duydu. Elindeki eldivenler yere düştü. Memet Dayı’yla aynı mahallede oturuyordu. Kendisini fabrikaya o aldırmıştı.
Hüseyin, çevresindeki işçilere,
- Durdursanıza be makineleri, diye bağırdı.
İşçiler:
- Yapamayız, dediler. Yukarıdan emir gelene kadar durduramayız!
Bütün işçiler üzgündü. Ama ölüyü görmek için bile yukardan emir

gerekiyordu.
Hüseyin:
- S...rim işini gücünü. Yavşaklar! dedi. Kendi gölgenizden korkuyorusunuz.
Koşa koşa oraya gitti. Ama Memet Dayı yoktu! İki işçi ellerinde kürekle, kâğıt haline gelmiş parçaları topluyordu. Yüzünü aradı Memet Dayı’nın, yoktu. Ona ait hiçbir şey yoktu. Küçük bir naylon torbanın içine parçaları attılar. Çekip gittiler.

Makineler hâlâ böğürmeye devam ediyordu. Hüseyin hıçkırarak ağlıyordu. Yalnız Memet Dayı’nın ölümüne değil, ölüsünü bile yerden kaldıramayanların haline...

Ubeydullah Günel
Ubeydullah Günel

“İnsan, duyarlılığını yitirecek kadar mutlu olmayagörsün ya da iyisi mi, mutsuzluğunda duyarlı olmayagörsün. İnsan bu: İçinde görece bir, önce can, sonra canan yatar. Kendi rahatlığı ve mutluluğu çevresindeki olumsuzluklara karşı suskunlaştırır. Ağrısız baş bencilleştirir. Duyarlılıkları çoğun mutsuzken gerçekleştirdikleridir. Mutsuzlaştıkça

duyarlılaşır. Duyarlılaştıkça insanlaşır ama duygusallıkla gelen duyarlılık çirkindir.”